Eskiden Symposion’u her okuyuşumda bir hal olurdu bana, ürperir, sarsılır, hele Alkibiades’in söylediği Sokrates övgüsüne geldim mi, büsbütün coşardım. Neden? diye
sorardım kendi kendime. Neden böyle duygulanıyorum bu esere? Eflatun’un en güzel eseri mi Symposion? Değil. Sokrates’in Savunması var, koca Devlet var. Onlar da Symposion kadar güzel, derin, ufuklar açıcı. Şimdi Symposion’u Sabahattin Eyüboğlu ile dilimize çevirirken baktım ki, yalnız ben değilmişim duygulanan, Symposion benim kadar arkadaşımı da sardı. Sebebini de anlar gibi oldum artık.Symposion’un sonunda sevgiye bütün övgüler bittikten, misafirlerin çoğu gidip, kalanlar da uykuya daldıktan sonra, Sokrates, Agathon ve Aristophanes başbaşa kalırlar, tragedya ve komedyadan söz açarlar. Öyle ya, Agathon Atina’nın en genç tragedya şairi, anlatılan toplantıya vesile de onun ilk tragedyası ile kazandığı birincilik değil mi? Aristophanes ise Atina’nın en ünlü komedya yazarı. Sokrates’in bu iki şairle sanat üstüne konuşmasından daha tabii ne var? Ama ne diyor Sokrates! Tragedya yazarı komedya da yazabilmeli, şairin sanatı bir ve bölünmezdir, güldürücü ve ağlatıcı konular arasında ayrılık gayrılık olmamalı. Bütün bunları Eflatun Sokrates’e uzun uzun söyletmiyor ama Symposion’da gerçekleştiriyor iki cins arasındaki birliği. Symposion güldürücü olsun, ağlatıcı olsun şiiri de aşan, düşüncenin sanat kalıpları içinde dile gelmesidir. Hellenlerin philosophia-bilgelik sevgisi dedikleri felsefeye sevgisini Eflatun hiçbir eserinde bu kadar iyi belirtmemiştir Phaidros, Pausanias, Eryksimakhos, Aristophanes, Agathon bu diyalogda sevginin çeşitlerini sayıp dökerken, karşılarına Sokrates bir tek sevginin övgüsü ile çıkar: Bilgelik sevgisi.